Kitap Yorumları
Null-A Dünyası - A. E. Van Vogt
Altıkırkbeş'in çeviri katliam yaptığı kitapladan birisiymiş kendisi. Düşük cümleler ve yazım hataları yüzünden katletmişlergüzelim romanı...
@barbaros: Kitap ben de mevcut. Ancak yorumları hep olumsuzdu. İlk kez olumlu bir yorum okudum ve yorum sahibi sen olunca şimdi okumak için meraklandım. Ben aslında Avrupa polisiyesi seviyorum; İskandinav, İngiliz, Fransız fark etmez... :D
@Pulstar; şahane bir kitap olmasa da Fransız polisiyelerini sevenlere öneririm. İskandinav polisiyeleri benim de favorimdir.Henning Mankell'in Kurt Wallander serisini okudum, harikadır:)
Kırmızı Hapı Yutmak
Matrix'de Din, Bilim ve Felsefe
Yayınevi: Gelenek Yayıncılık.
Açıkçası, 13 makaleden oluşan bir kitap olduğundan dolayı büyük bir hayalkırıklığı oluşturdu fakat bir makalede geçen birkaç cümle hem kendi hayatımla ilgili hem de Matrix filmiyle düşüncelerimi netleştirdi. Gelmişken yazıyorum cümleleri.
Sayfa 174
Bizim için önemli olan, bir şeylerin deneyimini edinmek değil, bir şeyler yapmaktır, önemli olan bir birey olmaktır, cesur, nazik, zeki, nükteli ya da sevgi dolu bir birey olamktadır. Önemli olan, neye ulaşmak istediğimize ilişkin hayal gücümüzün yaşadığımız hayat içinde sınırsız olmasıdır....
... Özgürlük bize olmak istediğimiz kişi için mücadele etme şansı verir, bilinmeyeni ve öngörülemez olmanı hayatlarımıza dahil etme ve hayata ilişkin planlarımızda değişiklik yapma imkanı tanır, özgürlük bize bir macera hissi olduğu kadar bir sorumluluk hissi de yükler.
Sayfa 180
... Hayek şöyle diyordu "Eğer kullanılmayı bekleyen, kendilerine uygun mevkiyi kendi başlarına bulmaktan aciz olan ve kendi yeti ya da kabiliyetlerinin uygun kullanımının belirlenmesinin başkalarının sorumluluğu altında olduğunu düşünen teknisyenler yetiştiriyorsak, o zaman, eğitim sisteminizin özgür bir toplum yaratmak üzere işlemediğinin farkına varmalıyız. İnsan olmak demek özgür seçimler yapmak ve bu seçimler için sorumluluk almak demektedir...
... diğerlerine duyulan güvene bir değer biçmemizin sebebi, güvenilmeyecek nitelikte olan birilerinin her zaman var olmasıdır.
Üniversiteye girdiğim günden bugüne kadar bu tür düşünceler vardı aklımda. Özellikle son 1,5 yıldır, vermiş olduğum varoluş mücadelesinde yukarıda yazdıklarımı daha iyi hissediyorum.
dostoyevski- ev sahibesi. kitabın sonu yarım yamalak mı bitmiş ne? ne olduğunu anlamadım bile, okuyan birisi özet geçebilir mi?
Fahrenheit 451 - Ray Bradbury
Kitap abartıldığı kadar geniş bir distopya sunmuyor. Olaylar çok hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Ortam,düşünce, sistem çok az sunulmuş. Sanki bir kaçağın bir günü tarzı. Kitapta tek dişe dokunur yan kitapların yakıldığı bir dünya...
Üniversitede iken bu kitap ve filmi sanırım hakkında toplantılar olurdu. Mutlaka izleyin tarzı gibi insanların ağzında dolaştığı bir eserdi. O kadar insan bu kadar basitliğe mi tutundular diye şimdi düşünüyorum. Kimse alınmasın lütfen.
@epichan kitapların yazıldıkları dönem ve şartların göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Yoksa Shakespeare günümüzde eser kaleme almış bir yazar olsaydı bu kadar ünlenemezdi.
Fahrenheit günümüz yaşantısının 50'lerde Bradbury tarafındn öngörülmesi üzerine çok başarılı bir eserdir kanımca. Yozlaşmanın, Günümüzdeki sansür, tv ve tabloid habercilik mantığının o günlerden öngörüsüdür.
Favori bölümüm ise Beatty'nin montag'a attığın nutuk bölümüdür (spoiler!):
"...eğer adamın politik bakımdan mutsuz olmasını istemiyorsan, ona iki yönlü bir soru verme, tek yönlüsünü sor. daha da iyisi hiç sorma. bırak savaş diye bir sözcük olduğunu unutsun. eğer hükümet yeterli çalışmıyorsa, çok işi varsa, vergiler deli gibiyse bırak öyle kalsın, bunun için insanların endişelenmesi daha mı iyi? sakin ol, montag. onlara yarışmalar düzenle, en tutulan şarkıların adlarını sor, devletlerin başkentlerinin adlarını sor, geçen yıl iowa'da ne kadar mısır yetiştirilmiş, onu sor, bilsinler kazansınlar. onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur. öyle lanet olası olaylarla onları donat ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten parlak kişiler sansınlar. böylece düşündüklerini zannetsinler. hiç kımıldamadan hareket ettiklerine inansınlar. o zaman mutlu olacaklardır, çünkü bu tür olaylar ve konular hiç mi hiç değişmezler. onlara felsefe, sosyoloji gibi esnek konular verme, olayları bağdaştırmak için. o zaman melankolik olurlar. bugün birçok adamın yapabildiği gibi, tv antenini ayırıp, yeniden birleştiren kişi, tüm evreni ölçüp biçen, eşitlik arayan kişiden çok daha mutludur."
Sabah bir şeyler yazmıştım. Acaba silindi mi yoksa ben gönder tuşuna basmadım mı onu hatırlayamadım.
Sistemi daha geniş anlatabilirdi. Ama sonuçta ufak bir hikayeden çıkmış bir öykü demek daha doğru sanırım. Burada yazar bana göre bulduğu güzel ve tek fikir üzerine fazla yormadan inşa etmiş dünyayı. Pek dünya denemez ama neyse :)
Fazla uzatmayayım ama bu kitabı da okuduktan sonra sanırım biraz distopyalara ara vermek lazım. Otomatik portakalı da okuyacaktım da vazgeçtim şimdi. Bunlardan sonra okumadığınız için teşekkürler kitabını okumak lazım onu merak ediyorum. Fuarda almayı unutmuştum sonra kaldı öyle.
Tünel Fareleri/Michael Connelly
Los Angeles'ta geçen bir polisiye...Tünel kazılarak yapılan soygunlar, vahşice işlenen cinayetler, Vietnam gazisi suçlular ve Vietnam gazisi dedektif Harry Bosch...Sert bir dedektif, sıkı bir hikaye, sağlam olay örgüsü, realist karakterler ve tasvirler ve tempolu bir anlatım...Bu kitapla tanımış oldum Connelly'i ve yarattığı Harry Bosch karakterini...Diğer maceraları da okuyacağım...
Kitapları yerden yere vurarak veyahut göklere çıkartarak egolarımızı beslemenin yanlış olduğu düşüncesindeyim. Böyle davrandığımızı azıcık bile düşünmüş isek durup demeliyiz ki "Ben kimim lan?".
Son okuduğum kitap Bradbury’den Sonbahar Ülkesi, incelemesini Rıhtım'a gönderdim şimdilik burada paylaşamıyorum. Yayınlanır ise okuyabilirsiniz.
@TheWalkingIdeas, yorumlarını burada da paylaşsan:) İkincisi de; beğendiğim yazarı-kitabı göğe çıkartırım, beğenmediğimi de yerin dibine sokarım:) beşer şaşar lakin egomun götürdüğü yere de giderim:)
@TheWalkingIdeas, "Ben kimim lan?" cümleniz biraz sert bir tabir olmuş. Sonuçta buradaki herkes iyi ya da kötü okuyucuyu. Yorum yazanlardan bazıları kullandığınız kelimeleri olumsuz manada yorumlayabilir. Okuyanlar burada naçizane fikirlerini yazıyorlar. Görüşlere saygılı olmamız lazım. Polemiğe, yanlış anlaşılmalara yol açacak kelimeler kullanmamaya çalışalım.
Saygılar.
@muhibey Böyle bir hataya düşer isem kendime karşı kullandığım cümleyi yazdım. Bir başkası daha kibar da söyleyebilir tabiki.
@barbaros abi, iyi güzel diyorsun da sınav çok engel oluyor bana şu sıralar zor ilgilenmem,kitap okumam bile.
@TheWalkingIdeas görüşünüze katılmıyorum. Sebebi ise, @barbaros ve @muhibey'in de dediği gibi bunlar "kişisel" yorumlar.
Ve burada (bildiğim kadarı ile) hiç birimiz genel anlamda kitap yorumlayacak kişi konumuna henüz erişemedik. Bazı kişiler vardır ve alanında uzmandır, onun yaptığı bir yoruma her şekilde itibar edersiniz ve bir şey yaparken/alırken onun fikrini göz önünde bulundurursunuz.
Öye yandan ben buradaki üyeleri okur okarak görüyorum. @x felsefe/sosyoloji ağılıklı okur, onun o türdeki youmlarını göz önüne alırım ancak bu benim açımdan "çok" belirlieyici olmaz. Onun tavsiye etmediği bir kitabı da merak edip okuyabilirim ya da beğendiği kitap için "nesini beğenmiş" diyebilirim.
Dediğim gibi burası okur platformu, d,ğer okurlarla fikir alış verişi ve kitap tartışması yapabileceğimiz bir ortam. Zaten tartışmayı da sizinle aynı düşünen kişiyle değil farklı düşünenle yaparsınız (:
Son Hüküm - Michael Connelly
Aynı yazarın kitaplarından birini okuyan arkadaşlar Bosch ve Haller karakterlerini tanıyordur.
Bu kitap onların ilk tanıştıkları ve beraber bir cinayet soruşturmasını yürüttükleri kitaptır.
Polisiyeciler için çok iyi bir avukat ve soruşturma olay örgüsü içermektedir. :)
Sezgin Kaymaz -Kaptanın Teknesi
Kitaba başladığımda sınıfa giren ve etkilenilen kişinin erkek olduğunu anladığımda önce bir şaşırdım çünkü erkek bir yazardan bir kadının dilinden kitap beklemiyordum.Kitap kahramanını erkek olarak düşünüyor insan ister istemez.
Kitabın sonuna kadar hikaye yer yer uzatılmış gibi gözükse de genel anlamda kitaba bakıldığında makul olduğu kanısına vardım bu uzatmaların.
Bu tarz bir hikayeyi kadın bir yazar yazmış olsaydı eminim ki hikaye daha bir aşk romanı tadında daha bir romantik hal alırdı :)Erkek yazar olduğu için hiç gereksiz duygusallığa girmeden tam yerinde bir duygu anlatımı olmuş..
Kitabın sonundaki mektuplar için bile okunabilir bu kitap..
Şimdi FARUK DUMAN -KÖPEKLER İÇİN GECE MÜZİĞİ kitabını okuyorum ..
Deli Divane - Nehir Erdem :)
@barbaros ağbimin birkaç gün önceki ricası üzerine rihtima yazdığım bir yorumumu ekliyorum.
Üç Gün - Yevgeni Zamyatin
On yıllarca kıymeti bilinmeyen, yazılmış ilk bilimkurgu ROMANInın(Biz) yazarı Zamyatin'in öykücülüğünün önemli örneklerinden biri Üç Gün. İletişim Yayınları tarafından 93 Mayıs'ında basılmış, bu tarihe yakın zamanlarda ise 3 eseri daha basılmış. Zamyatin'in Türkçe'ye çevirilmiş tüm eserleri, bu cep boy seride yer alan Üç Gün, Mağara, Taşkın ve Kuzey, Biz haricinde ise Stalin'e Mektuplar ve Sabaha Karşı Toprak Şifa Bulacak ile birlikte toplamda 7 eser.
Üç Gün'ün çevirisi Mehmet Fehmi İmre'ye ait. Redaksiyon ise Ayşen Gür'e ait. Ben çevirisini çok beğendim; deyim yerindeyse kaymak gibi akıyor okurken. Zamyatin zaten oldukça usta fakat çeviri de oldukça önemli. 52 sayfalık ufacık bir kitap Üç Gün,bir seferde su gibi okunup bitiyor.
Zamyatin bu hikayesinde Potemkin zırhlısının mürettebatının Rus Devrimi esnasındaki isyanını ele alıyor. Ana karakterimiz bu isyan esnasında bir ticaret gemisinde bulunuyor. Her ne kadar Potemkin mürettebatından bahsediyor olsa da bunu Potemkin'den oldukça az bahsederek yapıyor. Zamyatin'in üzerinde durduğu konu daha çok isyanın halk üzerindeki etkisi. Kurgusu oldukça hoşuma gitti, ana karakter gemisiyle Odessa'ya yaklaşır. Karaya çıkmaları için bazı izinler gerekir, hallolur ve bir gün sonra karaya ayak basarlar. Gezip, dolaşıp içerler. Bir süre sonra olaylar patlak verir. İsyan başlar, ateş açılır ve etraf ateşe verilir. Kalabalık ne yapacağını şaşırır, karakterimiz ile arkadaşı güç bela yollarını bulurlar ve gemilerine dönerler. Sonrasında Potemkin zırhlısının hamlelerini beklerler.
Öyküden her ne kadar "öykü" diye bahsetsek de aslına bakılırsa oldukça biyografik öğeler içeriyor. Ben eseri alırken öykü olduğunu varsayarak almamıştım zaten tarihi bir şeyler bekliyordum,beklediğim gibi de oldu. Zamyatin'in çevre tasvirinin ne kadar güçlü ve içe işler olduğunu Biz'i okuyanlar bilir. Halkın tükenmiş ve umursamaz halini, şehrin ve rıhtımın durumu, yangını ve askerlerin bilinmezlik içindeki durumlarını hayran bırakıcı şekilde yazmış.
Bulursanız, elinize geçerse almanızı tavsiye ederim, bir seferde su gibi akan bir kurguyla bitiveriyor. Zamyatin'in öykücülüğünden de güzel bir örnek okumuş olursunuz.
@TheWalkingIdeas, bilgilendirici yorumuna teşekkürler:) bu tür kısa da olsa okunan kitaba ve/ya yazara dair bilgilendirici ve özendirici yorumların artmasını temenni ediyorum bu vesileyle:)
Kara Buz/Michael Connelly
Vazgeçemediğim aşkım polisiyeden bir süre uzak kalmanın acısını çıkartıyorum bugünlerde:)
Bir narkotik polisi intihar süsü verilmiş bir cinayete kurban gider, Harry Bosch üstüne vazife olmamasına rağmen meseleye kayıtsız kalamaz ve burnunu sokar, olaylar Meksika'ya dek uzanır...
Connelly'nin okuduğum ikinci romanıydı ve hayli sürükleyiciydi. Türk polisiyelerine hakim olan yavanlık ve basitlikten eser bulunmuyor...Ustaca serpiştirilmiş detaylar ve tempolu olaylar silsilesi hikayeyi akıp götürüyor...