Aziz Bey Hadisesi

Yazar
Ayfer Tunç
Yayınevi
Yapı Kredi Yayınları
Dil
Türkçe
Sayfa s.
134

"Güneşten ağır ağır gölgeye geçilir gibi, pek de anlamadan akşam olur gibi, ışıklı, neşeli bir yüzden kederlere geçti Aziz Bey. Kederli bir mazisi oldu. Burnu havada, başı dikti hep. Başka türlü yaşamayı beceremediyse de, o gece, Haliç'in kirli sularına bakarken anladı ki, aslında hep öyle sanmış."

Günümüz insanı, sadece ve sadece insan olmaklığımız sebebiyle ait olduğumuz trajediden, hayatın anlamından, insan olma hallerinden, "gerçek"ten koşar adım uzaklaşıp yiterken, Ayfer Tunç bir uzun beş kısa öyküsüyle, İnsan'ın öyküsüne kaldığı yerden devam ediyor.
(Arka Kapak)

''Neden bu kadar eski bir lisanla yazdığımı sormanız da çok tabiidir. Bunu sormanızı bilhassa bekliyorum. (...) Bu satırları eski bir lisanla yazmamın iki nedeni var. Birincisi hoşuma gidiyor da ondan. Gidemez mi ? Refik Halid'in, Halid Ziya'nın, M.Ş Esandal'ın, Reşat Nuri'nin Hüseyin Rahmi'nin, Peyami Safa'nın ve bilhassa Tanpınar'ın kullandığı zengin lisanın kelimeleri dilimin ucunda ve hafızamın tozlanmış hatıralarında aramak, onların eserlerindeki şiirin hasretini çekerek, o şiirden gittikçe uzaklaşan, kalınlaşan, kabalaşan, zamana göre yeniden şekillenmiş hayatımızın yeni lisanına bir nevi cila gibi sürüp parlatmak; o şiire ve vukufa mümkün görünmediğini bile bile taklit etmek, çok hoşuma gidiyor''
(Handan İnci, Günümüz Hikayesinde Klasik Bir Tat, Cumhuriyet Kitap, 20 Temmuz 2000)

Aziz Bey'in bu kadar hicranlı bir sona doğru yaklaşmasını yazar özellikle mi istiyor?

Evet. Ben hicranı seviyorum. Bir de karakter çok dominant. Aslında hicranlı bir son olmakla birlikte çok zirvelere çıkmış bir adam. Zaten hayat böyle bir şeydir. Yani birçok yükseliş, birçok düşüş. Kimi insanların hayatlarında ufak dalgalanmalar var. Ama yaratmak istediğim karekterlerin iniş ve çıkışları olmasından hoşlanıyorum. Bu karakterlerde bütün geleneksel değerlerin kaybolmasından tutun da insanların kendi kullandıkları özel sözcüklerin kaybolması durumu var. Aziz Bey ve onun yanındaki öykü arkadaşlarını çok fazla etkiliyor.

'Aziz Bey Hadise'sindeki karakterlerinize hazin sonlar hazırlıyorsunuz. Ama onlara son derece nezih hayatlar yaşatıyorsunuz. Rakılı, mezeli masalar oluyor. Meyhane geleneğini biraz anlatır mısınız?

Bu tür meyhaneler kalmadı. Aziz Bey'de çeşitli meyhane aşamalarından geçiyor. Bu bizim geleneğimizdeki törpülenmeleri de gösteriyor. Aziz Bey'in ilk gittiği meyhaneler klasik meyhaneler. Yani insanların buluştuğu, bir tür meclisin oluştuğu, sohbet edildiği ortamdır. Oralarda bir aidiyet duygusu, ortak kimlik ve yaşama biçiminin parçaları gibi davranma söz konusudur. Ama hayatta bunlar hızla değişti, ortadan kalktı. Çünkü hayat değişiyor. Bir takım şeylere teslimiyet için bir adım başlıyor ve insanlar çoğu zaman teslim olduklarının farkına varmıyorlar. Aziz Bey sonunda hiç meyhane geleneğini bilmeyen, merak edip gelen insanların bulunduğu meydanda hazin sonunu yaşıyor.
(Metin Kaçan-Ayfer Tunç Röportajı, E Dergisi, Sayı: 16, Sayfa:84- 85)

Aziz Bey Hadisesi beni hem şaşırttı, hem heyecanlandırdı, hem de tutkulu bir hikaye okuru olan yanımı daldığı uyuşukluktan çekip çıkardı. Baştan beri sözünü ettiğim keyif bu işte. Okursanız göreceksiniz -ya da okuyanlar bileceklerdir- "keyifli", cıvıl cıvıl hikayeler değil Tunç'un hikayeleri. Çoğu adamakıllı "ağır", kimi neredeyse kasvetli, boğuntulu. Ama mutluluk veriyorlar yine de insana. Gerçek edebiyatın sağlayabileceği bir doyum duygusu. Hemen, dört yıl önce yayımlanmış olan Mağara Arkadaşları'nı okudum ardından. Arayı kapatacağız ya! Bu kitaptaki sekiz hikaye de , aynı olgun, derine inen, edebiyatı bilen yazarın kaleminden çıkmıştı, besbelli. Tunç'un bir acemilik dönemi olmuşsa bile, izlerini bu kitaplarına taşımamış. Genç yazarlar diye bir kategori yaratıp hafif üstten bakan bir hoşgöre ile yaklaşıyoruz onlara. Neden öyle yapıyoruz bilmem ki? Edebiyatımızın yüzünü ağartan nice yazar da ilk kitaplarını elli yaşlarındayken yayımlamamışlardı ki. Onlar da gençtiler. Ama gençliklerini savrukluğun, cehaletin, zevksizliğin, züppeliğin kalkanı olarak kullanmamışlardı. Onun için edebiyatımızın yüzünü ağartabilmişlerdi. Ayfer Tunç "genç yazar" falan değil; diliyle, üslubuyla, gözlemleri ve duyarlığıyla, ustalığıyla basbayağı "yazar" o. Edebiyatımızdan hanidir geri çekilmiş görünen "trajik olan"ı mesele edinen ve üstesinden gelen iyi bir yazar üstelik.

Füsun Akatlı, Ağustos Mektubu, Yazarken ve Okurken Eğlenebilmek Üzerine, Varlık Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi, Eylül 2000


Kitaba sahip olanları ve isteyenleri sadece UKitap üyeleri görebilir.